Doğal Alanları ve Türleri Korumada Hukuki Dayanaklar
—
GİRİŞ
Akdeniz foku, deniz kaplumbağaları ve ada martıları gibi nadir ve nesli tehlike altında olan canlıların yok olmasında ortak özellikleri şudur; doğal yaşam alanlarının tahrip olması veya bölünmesi veya tümden yok olması.
Günümüzde dünyada nesli azalan canlıları olumsuz etkileyen ilk sıradaki tehdit, yaşam alanı (yani habitat) kalitesinin bozulması veya kaybıdır. Bu habitat kaybı olgusu habitatların kısmen yok olması şeklinde görülebileceği gibi bazen yaşam alanlarının olduğu gibi yok olması anlamına da gelir.
Haliyle, Akdeniz foku için veya deniz kaplumbağaları veya orfoz için de durum aynıdır. Akdeniz fokunu örnek alalım; ülkemizde en azından son 35 yıl için incelediğimizde bu nadir deniz memelisinin yok olmasında birinci faktör Akdeniz fokunun yaşadığı el değmemiş ve doğallığını koruyan kıyıların bozulmasıdır. Bu ise betonlaşma yani kıyıların imara açılması sonucunda olmaktadır.
Ülkemizde 1980’li yılların ardından -ağırlıklı olarak son 10 yıl içinde- çok daha sık gördüğümüz doğal kıyı habitatları bozulması karşısında STK’ların, akademisyenlerin, hukukçuların ve sade vatandaşların başvuracağı ilk ve en önemli müdahale yöntemi, konunun ilgili resmi birimlere asgari veriler ve delillerle aktarılması ve ardından gerekiyor ise hukuka başvurulmasıdır. Bu bakımdan bir doğal kıyı alanı yapılaşması veya imara açma (özellikle bozulmanın başlangıcı olan yol inşaatı) görüldüğünde başlatılacak hukuki mücadelede dayanaklar iki ana başlıkta toplanır;
1- Ulusal mevzuat
2- Uluslararası sözleşmeler
DOĞAL ALANLARIN KORUNMASINA İLİŞKİN HUKUKİ DAYANAKLAR
İçinde yaban hayatın olduğu bilinen, gerçekten el değmemiş ve doğallığını koruyan bir kıyıda kağıt üzerinde bir yapılaşma projesi, imara açma anlaşıldı ise veya doğrudan inşaat aşamasında hafriyat çalışmaları görüldü ise, bu konudaki anahtar argüman, yapılaşmaya maruz kalan doğal kıyılarda gerek ulusal mevzuata ve gerekse taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırılıklar olduğu vurgulanmasıdır.
—
ULUSAL MEVZUAT
– 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre kıyılar kanunen koruma altındadır.
Madde 5 – Kıyılar ile ilgili genel esaslar aşağıda belirtilmiştir:
Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Kıyılar, herkesin eşit ve serbest olarak yararlanmasına açıktır,
Kıyı ve sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir.
Kıyıda ve sahil şeridinde planlama ve uygulama yapılabilmesi için kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur.
Kıyı kenar çizgisinin tespit edilmediği bölgelerde talep vukuunda, talep tarihini takip eden üç ay içinde kıyı kenar çizgisinin tespiti zorunludur.
Ek : (1/7/1992 – 3830/2 md.) Sahil şeritlerinde yapılacak yapılar kıyı kenar çizgisine en fazla 50 metre yaklaşabilir.
Madde 6 – Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.
Kıyılarda, kıyıyı değiştirecek boyutta kazı yapılamaz; kum, çakıl vesaire alınamaz veya çekilemez.
Kıyılara moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici etkisi olan atık ve artıklar dökülemez.
Madde 10 – Kıyıda ve sahil şeridindeki planlar bu Kanunun ve buna dayanılarak çıkarılacak yönetmeliğin hükümlerine aykırı olamaz.
Madde 13 – Bu Kanun kapsamında kalan alanlardaki uygulamaların kontrolu; belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediye, dışında ise valilikçe yürütülür. İlgili bakanlıkların teftiş ve kontrol yetkileri saklıdır.
İmar Mevzuatına Aykırı Yapı
Madde 14 – Bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3l94 sayılı İmar Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.
—
– 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununa göre nesli tehlike altında olan canlıların yaşama ortamları kanunen koruma altındadır.
Madde 4. – Hayvanların korunmasına ve rahat yaşamalarına ilişkin temel ilkeler şunlardır:
e) Nesli yok olma tehlikesi altında bulunan tür ve bunların yaşama ortamlarının korunması esastır.
—
– 5909 sayılı Çevre Kanununa göre kanunen ülkemizde biyolojik çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır.
a) Doğal çevreyi oluşturan biyolojik çeşitlilik ile bu çeşitliliği barındıran ekosistemin korunması esastır. Biyolojik çeşitliliği koruma ve kullanım esasları, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının ve ilgili diğer kuruluşların görüşleri alınarak belirlenir.
d) Yapılacak ekonomik faaliyetlerin faydası ile doğal kaynaklar üzerindeki etkisi sürdürülebilir kalkınma ilkesi çerçevesinde uzun dönemli olarak değerlendirilir.e) Çevre politikalarının oluşmasında katılım hakkı esastır. Bakanlık ve yerel yönetimler; meslek odaları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların çevre hakkını kullanacakları katılım ortamını yaratmakla yükümlüdür.
…
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELER
– Avrupa Yaban Hayatı Koruma Sözleşmesi (Bern) Taraf olma: 1984
Nesli tehlike altında olan canlıların yaşam alanları ile birlikte korunması taahhüt edilmiştir.
– Akdeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Barselona) Taraf olma: 2004
Nesli tehlike altında olan canlıların yaşam alanları ile birlikte korunması taahhüt edilmiştir.
– Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesi Taraf olma: 1997
Nesli tehlike altında olan canlıların yaşam alanları ile birlikte korunması taahhüt edilmiştir.
(c) Eylül 2014 Cem O. Kıraç / SAD-AFAG
…