ÇED, Bilirkişi Raporları ve Ekosistemlerin Korunması İlişkisi

A-33-Yeşilovacık-HT01M-17-Karabiga-HT01 ÇED ve Bilirkişi Raporları “doğa koruma” bakımından sanıldığından çok daha önemli. Ülkemizde üretilen ÇED Raporlarının kalitesi ve yeterliliği ise çok tartışmalı bir konu. SAD bu konu üzerinde özel olarak durmakta ve derinlemesine bir mevzuat çalışması yürütmekte.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) resmi web sitesi incelenerek, 3 Aralık 1993 den günümüze kadar yapılan ve kabul edilen tüm ÇED’lerin dökümüne bakıldığında toplam 3972 projenin onaylanmış olduğu görülecektir. Öte yandan yine Bakanlığın resmi verilerine göre, sadece 2015 te red edilen (geri gönderilen) projeler ise 54 tanedir. ÇED süreci devam eden projelerin listesine ise ilgili linkten ulaşılabilir;

http://www.csb.gov.tr/gm/ced/index.php?Sayfa=duyuruliste&Il=1

 

Bu linkten görüleceği üzere, 2015 yılında değerlendirme süreci devam eden yaklaşık 1300 proje var. Büyük ihtimalle bu yatırımların pek çoğunun etkileri doğaya zarar vermeyen veya kabul edilebilir zararlar olarak görülerek, etkilerin yumuşatılması yönünde önlemler alınması kaydı ile ÇED onayı alacak. Süregelen ÇED’ler onaylananlara ilave edildiğinde 2015 yılında toplam yaklaşık 5300 projenin ÇED’i olumlu görüş alabilir. Sonuç olarak ÇED’ler büyük bir oranda onaylanıyor ve geçiyor.

7 yıl kadar önce yapılan bir diğer araştırmada, başvuru yapılan 1000 projeden sadece 2 tanesinin red olarak iade edildiği tespit edilmiştir. Projelerin ÇED olumsuz kanaatiyle değerlendirilme oranı günümüzde geçmiş yıllara göre biraz daha artmış görünebilir. Ancak bu yanıltıcı olmamalı; yaşanan süreçte inanılmaz derecede kalitesiz ÇED raporlarının düzenlendiği bir çok bağımsız uzman birey ve kurumca tespit ediliyor. Mahkemeler sıradan vatandaşların dahi davacı olduğu ÇED itiraz davaları ile dolup taşmakta. Ülkemizde ekonomik sistem ve bu ekonomik sistemin körüklediği etik ve ahlak dışı anlayış, ekosistem ve biyolojik çeşitlilikle ilgili büyük hatalara rağmen raporların kabul edilerek yatırım sürecine geçilmesinin yolu açılmaktadır. Bu kabul edilmesi mümkün olmayan bir tablodur.

SAD kuruluş amaçları kapsamında, ülkemizde, bakir deniz ve kıyı alanlarımızda yapılması düşünülen projelerde, ÇED süreci veya mahkemelik durumlarda görevli olarak atanan bilirkişilerin teknik raporlarını son derece kritik bir konu olarak değerlendiriyoruz. Kurum olarak teknik ve hukuki süreçleri yakından takip ediyoruz.

Bu hassasiyetle, ÇED Raporlama üzerine spesifik olarak bir rapor tarafımızca kaleme alınmış olup, kurumsal görüş ve önerilerimizi yansıtması bakımından ilgili resmi kurumlara iletilecektir. Yatırımların çevre ve sosyal yaşama kabul edilemeyecek etkileri görülerek ÇED sonunda olumsuz olarak değerlendirilmesi örneklerinde her ne kadar son yıllarda bir kısım artış varsa da yaşanan bilimsel, ahlaki ve etik sorun kuvvetle devam etmektedir. Genel anlamda, doğru ve eksiksiz yazılmış ve alanlardaki flora ve faunanın tüm yaşam döngülerini kapsayacak şekilde yapılan ÇED çalışması pek az olup bunlara nadir olumlu bir örnek olarak BTC ÇED raporu verilebilir. Bu çalışma yıllar süren inceleme ve araştırmalar sonunda şekillenmiştir. Yurt dışındaki örneklerde yıllar süren izleme ve değerlendirme çalışmaları ardından şekillenen raporlar ülkemizde birkaç ay ve hafta içinde hazırlanabiliyor. Ege kıyılarında yapılması planlanan bir kıyı inşaası ile ilgili Ön ÇED raporunda Karadeniz’de tamamlanmış bir raporun ekolojik değerlerle ilgili verilerinin kopyalanarak yapıştırıldığını tespit edebiliyoruz. ÇED raporlarında bölgedeki ekosistem ve biyolojik çeşitlilikle ilgili tüm bilgilerin eksiksiz yer aldığı ve yatırımın gerçek etkisinin tam ve gerçekçi olarak aktarılmadığı çok açık. Bir başka özel durumda, Foça’da Akdeniz fokundan ve tepeli karabataktan hiç bahsetmeyen ÇED lere rastlandı veya Çanakkale  Karabiga’da (Marmara Denizi) defalarca Akdeniz foku mağara içi ve dışarıda görüntülendiği halde Akdeniz fokundan bir satır bile bahsetmeyen ÇED raporları da görüldü. Yakın zamanda tamamlanan çarpıcı bir örnek daha verirsek; Mersin Yeşilovacık’da (Akdeniz) bulunan ve senelerdir dişi Akdeniz fokları tarafından aktif üreme ve barınma mağarası olarak kullanılan bölgeye çok yakında yapılan bir endüstriyel limanın Akdeniz fokuna olumsuz etkisi olmayacağı ve “kamu yararı gözetilerek” izin verilmesi uygunluğuna dair bilirkişi raporlarına da rastlandı. Sonuç? Limana 400 m. uzakta olan mağarada senelerdir ürediği bilinen dişi Akdeniz foku/fokları mağara kullanma sıklığını azalttı ve 1-2 ay sonra (mağarada doğduğu bilinen) yavru Akdeniz foku Yeşilovacık çakıl sahillerine kaşektik vaziyette ve ölü olarak vurdu!!! Limanın inşaatı sırasındaki gürültü bile Akdeniz fokunun yavruyu besleyememesine yol açmıştı. Anne foklar kolay kolay yavrularını terk etmezler. İşte bu habitat tahribatı ve neticesinde ortaya çıkan yaban hayat rahatsızlığı göz göre göre devam ettirildi, göz yumuldu !?… Peki Türkiye doğa koruma konusundaki belirli Uluslararası Sözleşmelere niye taraf?

SAD-AFAG bu kadar bariz bilgilerle donatılmış dava dilekçesi ve ekleriyle konunun anlaşılmamış olması ve sonuçlarının bu şekilde cereyan edeceğini önceden açıkça ortaya koymasına rağmen bilirkişi atanmasına şaşırmamıştır. Ancak atanan bilirkişilerin tüm bu verilere sahip olmasına rağmen limana onay veren raporunu çok büyük üzüntü ve kızgınlıkla incelemiştir. SAD-AFAG’ın ulusal düzeyde hukuki mücadelesi temyiz aşamasında devam ettiği gibi, ODTÜ-DBE nin de Bern Sözleşmesi Sekreteryası’na yaptığı şikayet dosyası halen işlemdedir.

1011036_10152022316552989_385031830_SAD-AFAG arsiv

 

Halbuki bu bilirkişi raporu bölgede çalışmaları olduğu bilinen ODTÜ-DBE den bir akademisyenden istenebilirdi. Liste uzar gider. Ülkemizde ÇED Raporları neredeyse sadece prosedür yerine gelsin diye yapılan, yanlış, yanıltıcı veya eksik bilgilerle dolu, mevzuat boşlukları büyük, sancılı bir konu. En önemli konulardan biri; Ön ÇED, ÇED ve mahkeme bilirkişi süreçleri, ilgili ekosistemler ve türler hakkında mahkeme tarafından her nasılsa dava konusu olan alanda hiçbir akademik çalışması ve yayını olmayan üniversite hocaları tespit ediliyor ve bunlara yaptırılabiliyor. Bu durum Türkiye’nin doğal kaynak yönetimi açısından bir kanayan yarası. Ve tabii Türkiye de bilimsel etik ve ahlakta yaşanan erozyonun da bir göstergesi.

Şirketler projeleri alelacele geçsin diye adeta özellikle konu üzerine uzmanlığı/yayını olmayan akademisyenler mi seçiliyor? Yanıt evet ise, acaba bu çarpık değerlendirme sürecinde akademisyenlerin seçiminde ne tür şartlar ve/veya hangi aktörler yönlendirici oluyor? Sürecin sağlıklı işleyememesinin bir sebebi işini doğru ve dürüst yapan akademisyenlerin bir çoğunun itibarını yitirmiş CED süreçlerinde görev almayı istememeleri de olabilir mi? Durum çıkmaz bir sokağı mı işaret ediyor? Akıllara çarkların işleyişinde bir çok soru takılıyor…

ÇED Yönetmeliğinde ilgili madde olmadığından, son derece önemli uzmanlık boyutu pas edilerek Bakanlık da seçilen akademisyeni/uzmanı hiç geri çevirmeden kanaat ve sözde bilimsel raporlarını kabul ediyor. Elbette tüm akademisyen veya uzmanlar için bu geçerli değil. Ancak karşılaştığımız vaka ve tecrübelerimizde Akdeniz foku, deniz kuşları ve deniz kaplumbağalarının dahil olduğu, kıyı ve deniz ekosistemlerinde özellikle habitat bozulması etkilerini gerçekçi ve kaliteli standartlarda ortaya koyan bir ÇED Raporu veya Bilirkişi Raporu henüz karşımıza çıkmadı.

Mavi denizler ve yeşil kıyıların üzerine karanlık bir gölge gibi düşen sağlıksız, bilimden uzak ve etik dışı ÇED süreçleri ve sorumluları hakkında değerlendirmelerimiz süregelecektir.

 

© SAD-AFAG
 
 20140829_190302 20140829_185950 20140829_190022 20140829_185928 20140829_190032