Konu türü korumak değil; deniz ve kıyı ekosistemlerini bir bütün olarak korumak

Önde gelen doğa koruma STK’larının kamuoyu tarafından inatla sadece “tür koruma” peşinde oldukları imajı yaratılıyor. Bunun böyle olmadığını tekrar tekrar anlatmak görevimiz. Nesli azalan deniz ve kıyı canlılarımızın korunmasına gayret gösteren Sualtı Araştırmaları Derneği’nin de aynı kapsamda yanlış anlaşıldığını düşünüyoruz.

Tekrar etmek gerekirse, SAD-AFAG için önemli olan tek başına tür korumak değil, nesli azalan türlerin yaşam alanlarını korumaktır. Üstelik bu SAD’ın yeni bir politikası değil, en az 1992’den bu yana kuvvetle savunduğumuz bir politika. Yani deniz ve kıyı ekosistemlerini bir bütün olarak koruyamaz isek zaten türlerin tek tek korunamayacağı veya nesillerinin tükenmesine engel olunmayacağının farkındayız.
1 fok ölmüş, 2 fok ağlara takılmış, evet bunlar istenmeyecek, arzu edilmeyecek olaylardır. Bunları engellemek baştan ön almak önemlidir ve faaliyetlerimiz arasındadır. Ancak 1. önceliğimiz çok farklı; ıskalanmaması gereken asıl konu nesli azalan bir tür olarak Akdeniz fokunun YAŞAM ALANLARI yani DOĞALLIĞINI KORUYAN EL DEĞMEMİŞ KIYI ALANLARI olduğunu bilmek.

STK lar nesli azalsa da türlerin bireylerini korumayı önceliğe almamalı. Çünkü tehdit sanıldığından çok daha büyük; o da kıyıların imara açılması. Örneğin SAD-AFAG artık Badem’le ilgilenmiyor ve basından soru geldiği zaman da asıl sorun (kıyıların imara açılması ve habitat tahribatları) hakkında bilgi veriliyor. Aksi takdirde hedef şaşırtılıyor ve tür peşinde koşulurken bir bakıyorsunuz kıyılar imara açılıyor. Aslında türleri ayakta tutan yaşam alanlarının kendisi. Habitatlar anadır ve tüm canlıları kucaklar. Yaşam alanları hassastır. Bir kere bozldu mu elden gider ve bir daha eski haline dönüştürülemez. Habitatın betonlaştığı bir ortamda canlıların nesillerini sürdürmesi mümkün değildir!.. Bu sorun geri dönüşü olmayan bir çevresel problemdir. Bu bakımdan hayati önemi haizdir.
Bodrum Yarımadası’nda Kisse Bükü, Cennet Koyu, Küdür Yarımadası’dır. Karaada’dır. Mersin kıyılarında, Gazipaşa, Anamur arasındaki bakir kıyılardır, Bozyazı, Aydıncık, Yeşilovacık, Taşucu kıyılarıdır. İzmir’de Karaburun Yarımadası, Mordoğan kıyılarıdır. Alaçatı, Sığacık, Kotan, Seferihisar, Doğanbey burnu kıyılarıdır. Muğla’da Çam limanı, Kazıklı limanı, Gökova, Datça Yarımadası, Hisarönü Körfezi’nin elde kalan bakir koylarıdır. Dalyan, Dalaman, Sarıgerme, Fethiye’deki el değmemiş, doğallığını koruyan son kıyılardır.
Akdeniz foku nadir deniz memelisi sadece türün kendisi değil yaşam alanları ile birlikte Türkiye’nin taraf oldugu uluslararası sözleşmelerle koruma altındadır. Bunlardan bazıları Bern Sözleşmesi, Barselona Sözleşmesi ve Biyolojik Çeşitliliğin Korunması Sözleşmesidir. Yaşam alanlarını korumanın önemi henüz ülkemizde anlaşıldıgını sanmıyoruz. Bir de Akdeniz foku gibi dünyada sadece 600-700 civarında bireyi kalmış ve IUCN kriterlerine göre (CR = Critically Endangered) Nesli Kritik Derecede Tehdit Altında olan bir canlının yaşam alanlarının neresi olduğu hala anlaşılmıyor. Akdeniz foku deyince bunu dünya üzerindeki diğer, nüfusu milyonları aşan fok türleri ile karıştırıldığını, “fok mu fok” şeklinde yaklaşım gösterildiğini anlıyoruz. Halbuki bu canlı 33 ayrı türle temsil edilen tüm yüzgeçayaklılar (Pinnipedia alt takımı) arasında en nadir olanı, nesli azalan memeli canlılar arasında ise dünyada ilk 12 ye giren özel öneme sahip bir tür. Tüm Akdeniz’de, Türkiye ve Yunanistan kıyıları hariç, nesli tükendi. Aynı zamanda temiz Akdeniz ekosisteminin bir göstergesi. Bir yerde Akdeniz foku görüyorsanız, hele bir de üreme varsa, yavrulama meydana geliyorsa, o kıyı-deniz alanı gerçekten dejenere olmamış, temiz ekosistemin bir göstergesi. Orada deniz temizdir, aşırı insan baskısı yoktur, denizde balık vardır. Yani kısacası Akdeniz fokunu korumak, Akdeniz’i korumaktır… 
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı TVK Genel Müdürlüğü ile Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü nün imara açma, kıyı alanları plan onay değişikliklerini yaparken Orman ve Su İşleri Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğüne her halikarda görüş sormaları gerekiyor. Ancak bu her aşamada her kıyı imar planlaması veya korunan alanlarda plan değişiklik onaylarında sorulmuyor. Halbuki DKMP bu konularda yani yaban hayatın korunması ve biyolojik çeşitliliğin korunarak geliştirilmesi konusunda Türkiye’deki tek yetkili kurum. Ve bu kurumun elinde nesli azalan canlılarla, popülasyonları ve coğrafik dağılımları ile ilgili bilgiler mevcut. Bilahare, örneğin ÇŞB tarafından imara açıldıktan sonra, gerek yörede yaşayan insanlar ve yerel dernekler gerekse SAD-AFAG gibi ulusal ölçekte çalışan dernekler nesli azalan canlıların bölgede yaşadıklarını belgeleriyle ortaya koyabiliyor, izin veren kurumlar zor durumda kalıyor. Bazı durumlarda, herhangi bir doğal alanda yapılacak bir yatırımda her halikarda her aşamasında DKMP Genel Müdürlüğü’nün görüşlerinin alınmaması kabul edilecek bir olgu değildir. Buna şahit olduğumuz ve kıyı alanları tahribatı ile sonuçlanan önemli ve yanlış karar örnekleri elimizde mevcut. Türkiye eğer nesli azalan canlıları korumada kararlı değil ise taraf olunan uluslararası sözleşmelerden ayrılmalı diye düşünüyoruz. Hem bu sözleşmelere taraf olmak hem de taaahütleri yerine getirmemek doğa koruma ve biyolojik çeşitliliğin muhafazası kapsamında uluslararası itibarımızı zedeliyor.

DSC_2102 1 1
1003011_10151616135173780_1453288586_n

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

©  2013 SAD-AFAG